gör
Trakya
Kırklareli
Doğal hazinelere sahip olan Kırklareli, değerli kültürel anıtlara ve çeşitli uygarlıkların izlerine ev sahipliği yapmaktadır. Titizlikle korunan bu eserler, yapılan restorasyon çalışmaları ile gelecek nesillere taşınmaktadır. Yemyeşil ormanları ile oksijen kaynağı olan Kırklareli, doğa sporları açısından da ülkenin ünlü duraklarından biridir.
Trakya'daki ilk kentsel yaşamın görüldüğü Kırklareli, arkeolojik buluntuları ile dikkat çekmektedir. Kanlıgeçit Antik Kenti’nin Aşağı Pınar Höyüğü başta olmak üzere, bölgede yapılan kazılardan elde edilen kalıntıların sergilendiği Kırklareli Müzesi, zengin envanteri ile bölgenin tarihine ışık tutmaktadır. Ayrıca Kırklareli'nin 19. yüzyıl Osmanlı sivil mimarisine ait örnekleri de görülmeye değerdir.
Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi
Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi, Lüleburgaz ilçesi girişinde geniş bir alana yayılmıştır. 1569-1570 yılları arasında ibadet, ticaret ve eğitim alanında hizmet verilmesi amacıyla inşa edilen cami; kemerli dükkanları, hanı, hamamı ve medresesi ile bir külliye özelliği gösterir. Büyük Mimar Sinan ve ekibi tarafından yaptırılan külliye, çoğu yıkılan Bizans surlarının dışında yaklaşık 40.000 metrekarelik bir alana yayılmaktadır. Sokullu Mehmet Paşa tarafından dönemin padişahı için külliyenin batı tarafına da bir saray da yapılmıştır.
Vize Kalesi
Vize'nin Kale mahallesinde yer alan Vize Kalesi, şehrin kuzeyini ve batısını çevrelemektedir. Milattan önce 72-76 yılları arasında inşa edildiği tahmin edilmektedir. Sonrasında Bizans Dönemi'nde (527-565) Justinianus tarafından yeniden yapılmıştır. Kentin kuzeyinde bulunan sur duvarlarında, özenle kesilmiş olan mavimsi taşların kullanılmış olması, bu kalenin Geç Bizans Dönemi'nde yeniden inşa edildiğini düşündürmektedir.
Aya Nikola Manastırı
Kıyıköy semtinde yer alan manastır, 6-9. yüzyıl Bizans Dönemi'ne ait kaya manastırları arasında en güzel örneklerden birisidir. Kilise zemin katta, ayazma alt katta, rahiplerin bulunduğu bölüm ise üst katta yer almaktadır. Kayalara oyulmuş odalar, seviyelere göre ayrılmaktadır. Kuzey kısımda yer alan merdivenle ayazmaya inilmektedir. Kilisenin doğusunda ikinci bir giriş daha bulunmaktadır.
Babaeski Camii ve Babaeski Köprüsü
1555 yılında Cedid Ali Paşa tarafından Mimar Sinan'a yaptırılmıştır. Günümüzde hala cami olarak kullanılır. Tek şerefeli minaresi Balkan Savaşı'nda (1912) yıkılmış ve daha sonra yeniden inşa edilmiştir. Babaeski Camii, Edirne 'deki Selimiye Camii'nin küçük bir uyarlamasıdır.
Babaeski Mahallesi'nde görülmesi gereken yerlerden biri de Babaeski Köprüsü’dür. 1633 yılında Osmanlı Padişahı IV. Murat döneminde yaptırılmıştır.
Dupnisa Mağarası
Istranca Dağları'nın derin vadilerle birleştiği zengin doğal güzelliğe sahip bir bölgede yer alan Dupnisa Mağarası; Kuru Mağara, Kız Mağarası ve Sulu Mağarası olmak üzere toplam 2.720 metre uzunluğundaki iki katlı büyük bir yeraltı sistemidir. Mağara içindeki hidrolojik özellikler, gelişim dönemleri, fauna yoğunluğu, meteoroloji ve damlataşı oluşumları birbirinden son derece farklıdır. Birbirine tamamen zıt olan üst üste üç mağara olması çok ilginç bir durumdur. Tepedeki Kuru Mağarası damlataşı birikimi açısından son derece zengindir. Kuru Mağarası'ndaki sarkıt, dikit ve sütunlu galeriler son derece görkemlidir. Mağaranın en alçak kısmı olan Sulu Mağarası, deniz seviyesinden 345 metre yükseklikte olup yeraltı akarsuları ve gölleri, gölve perde taşları ile ziyaretçilerine bambaşka bir görsel zenginlik sunmaktadır. Ayrıca Kız Mağarası adı verilen bölümde 16 türden yaklaşık 60.000 yarasa yaşamaktadır
İğneada ve İğneada Longozu
İğneada bölgesi, doğal dengesi korunduğu için zengin bir biyolojik çeşitliliğe sahiptir. Bu bölgede yaklaşık 670 bitki çeşidi bulunmuştur. Geyik, karaca, yaban domuzu, kurt, tilki, yaban kedisi, sansar, porsuk, yarasa ve su samuru türleri gibi memelilerin yanı sıra cüce karabatak, beyaz kuyruklu kartal, küçük kerkenez, küçük yeşil ağaçkakan gibi toplam 194 kuş türü görülmektedir. Bölge birçok sürüngen ve balık türüne de ev sahipliği yapmaktadır.
İğneada Longoz Ormanı; mevsimsel longoz ormanları, bataklıklar, tatlı su gölleri ve kıyı kumullarını bir araya getiren ender ekosistemlerden biridir. Istranca Dağları güneyde ve batıda yer alır. Her mevsim farklı güzellikler sunan Longoz Ormanları, özellikle sonbaharda sunduğu çeşitli renklerle fotoğraf tutkunlarını görsel bir şölene davet ediyor. Bu bölgedeki longoz ormanları çok özel bir orman türüdür. Ayrıca, bölgede zengin su bitki örtüsüne sahip beş göl bulunmaktadır. Bunlar, yaz aylarında denizden kopuk bir lagün gölü olan Erikli Gölü, bölgenin güneyinde yer alan beş hektarlık Saka Gölü, hamam gölü ve iç kısımlarda yer alan Pedina Gölü'dür.
Tekirdağ
Marmara'nın İncisi: Gezilecek harika yerlere sahip güzel şehir
İstanbul’dan sadece 150 km uzaklıkta olan Tekirdağ, kültürel mirası, spor etkinlikleri, denizin tuzlu esintisi ile eşsiz bir gastronomi zenginliğini bir arada sunan mükemmel bir tatil cennetidir.
Denizde ya da doğada spor yapabilir, Tekirdağ’ın doğal güzelliklerini kucaklayabilir ya da bölgesel şarapları ve lezzetleri keşfedebilirsiniz. Tekirdağ ziyaretçilerine unutulmaz anlar vaat etmektedir.
Edirne – İstanbul güzergahı üzerinde bulunan Tekirdağ, Osmanlı döneminde yazlık bir merkez haline gelmiştir. Tekirdağ şehir merkezinde, özellikle tarihi Osmanlı evleri ve Mimar Sinan’ın imzasını taşıyan Rüstem Paşa Külliyesi başta olmak üzere mutlaka görülmesi gereken birçok mimari eser bulunmaktadır
Ziyaretçilerin kentin tarihi ve kültürel zenginliğini sunan Tekirdağ müzeleri, bu özelliğiyle önemli bir yere sahiptir.
Rakoczi Müzesi
Üç katlı geleneksel bir Osmanlı evi olan ve 1720 – 1735 yıllarında Macar Halk Kurtuluş Kahramanı II. Rakoczi Ferenc'e ev sahipliği yapan Rakoczi Müzesi, Macar Hükümeti tarafından müze olarak restore edilmiştir. Müze koleksiyonu, Rakoczi’nin hayatı ile ilgili yasal belgelerin yanı sıra o dönemde kullanılan eşyalardan oluşmaktadır. İkinci katta, Rakoczi ile birlikte Macaristan bağımsızlık savaşına katılanların yağlı boya tabloları yer almaktadır.
Tekirdağ Arkeoloji ve Etnografya Müzesi
Müze binası, ilk olarak Cumhuriyet döneminde Vali Konağı olarak yaptırılmıştır. Dörtlü müze; taş eserler, arkeolojik eserler, etnografik eserler salonları ve eski Tekirdağ odasından oluşmaktadır. Müzede MÖ 4500 yılına kadar uzanan tarihi eserler sergilenmektedir. Müze koleksiyonunda, Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait mimari parçalar, lahitler, mezar stelleri, sunaklar ve mil taşları yer almaktadır. Müzenin geniş bahçesinde Osmanlı dönemine ait kitabeler, çeşmeler, çeşme aynaları ve mezar taşları sergilenmektedir.
Rüstem Paşa Cami ve Külliyesi
Külliye geçmişte cami, medrese, bedesten, kervansaray, Türk hamamı, imaret ve kütüphaneden oluşmaktaydı. Günümüzde külliyenin cami, hamam, bedesten, medrese ve kütüphanesi hala ayaktadır. 1554 yılında Sadrazam Rüstem Paşa tarafından yaptırılan külliye, Mimar Sinan’ın imzasını taşımaktadır. Kesme kireçtaşından yapılmış olan külliyedeki tek şerefeli caminin minaresi sağda yer alır. Giriş kapısı ceviz ağacı üzerine fildişi kakmadır. Kapı ve pencere kanatları geometrik motiflerle bezelidir. Bahçedeki yuvarlak 5 sütunlu mermer şadırvan, Abdülmecit döneminde yapılmıştır.
Namık Kemal Evi
Müze, Türk yazar, gazeteci ve şair Namık Kemal’in anısına 1840 yılında Tekirdağ’da dünyaya geldiği evin yakınlarına kurulmuştur. Müzeye ev sahipliği yapan bina, eski Tekirdağ evlerinin bir kopyasıdır. Namık Kemal Evi’nde, Namık Kemal’in eserlerinin yanı sıra onun hakkında yazılmış eserler de sergilenmektedir.
Ayçiçeği Tarlaları
Her mevsim doğal güzelliği ile büyüleyen Tekirdağ, temmuz ayında ziyaretçilerini bambaşka bir sürprizle karşılar. Göz alabildiğine uzanan ayçiçeği tarlaları, şehri sarıya boyarken ayçiçeklerinin kokusu rüzgarla teninize çarpar. Her yıl, dünyanın birçok yerinden Tekirdağ’a gelen fotoğrafçılar ve doğa meraklıları, ayçiçeklerinin arasında fotoğraflar çekerek bu eşsiz güzellikleri ölümsüzleştirir.
Edirne
Edirne, tarihte Roma İmparatorunun adını taşıyan Adrianople ya da Hadrian Şehri olarak biliniyordu. Edirne, 1369'dan 1453'e kadar Osmanlı İmparatorluğu'na başkent olarak ev sahipliği yapmıştır.
Anadolu’nun Balkanlar’a ve Avrupa’ya açılan kapısı olan Edirne, tarihi ve kültürel güzelliklerin zengin çeşitliliğine sahiptir. Osmanlı İmparatorluğu’nun bir dönem başkenti olan Edirne; hanlar, camiler, köprüler ve çarşılar gibi tarihi eserlerle çevrilidir. Tüm bu eserlerde şehrin olağanüstü geçmişinin izleri görülmektedir.
Camileri, külliyeleri ve köprüleriyle birçok tarihi esere ev sahipliği yapan Edirne gibi bir şehrin “görülmesi gereken” yerlerini listelemek çok zor. Bu yüzden size görülmeye değer yerler hakkında bazı öneriler sunuyoruz.
Selimiye Cami ve Külliyesi
Mimar Sinan tarafından 1569 – 1575 yılları arasında inşa edilen Selimiye cami ve Külliyesi 2011 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi’ne alınmıştır. Türk sanatının ve Dünya mimari tarihinin başyapıtı olan Selimiye Camii, görkemli kubbesi ve dört ince mimarisi ile şehrin her yanından görülmektedir. Cami, kendine özgü mimari özelliklerinin yanı sıra, oyma taş ve mermer işçiliği, sırlı çiniler, ahşap oymacılığı, sedef kakmaları ve enfes detayları ile ziyaretçilerine kültürel bir şölen sunmaktadır.
Edirne Arkeoloji ve Etnografya Müzesi
Edirne’deki ilk müze 1925 yılında Atatürk’ün talimatı ile Arkeoloji Müzesi adı altında açılmıştır. Arkeoloji ve Etnografya bölümlerine sahip modern müze, kapılarını 1971 yılında açmıştır. Selimiye Camii avlusunda bulunan ve Selimiye Camii'nin bir parçası olan bu yapı, Mimar Sinan'ın eseridir. Arkeoloji ve Etnografya bölümlerine sahip modern müze 1971 yılında açılmıştır. Arkeoloji bölümü fosiller, sikkeler, taş işleri, metal eserler, kemik eserleri ve seramik eserler olarak sınıflandırılmıştır. Savaş sanatı ve binicilikte çok yetenekli olan ve öldükten sonra tanrılaştırılan Trakya süvarilerini tasvir eden süvari dikili taşları, Trakya kült merkezlerine ait teşhirlerde sergilenmektedir. Mezar olarak kullanılan bu anıtlardan Hacılar Dolmen, Arpalık Dolmen ve Taşlıca Bayır Höyüğü kendi mezar isimleriyle sergilenmektedir. Müzenin en ilginç bölümlerinden biri, Arkaik Dönemden günümüze uzanan kadın saç stillerini kilden yapılmış kadın büstleriyle gösteren vitrindir. Etnografya bölümünde; gümüş işçiliği, 19. yüzyıla ait Şarköy kilimleri, çeşitli işlemeli kıyafetler, takılar ve geleneksel “Edirnekari” el sanatı örnekleri görülebilir.
Tarihi Arasta Çarşısı (Tarihi Çarşı)
Evliya Çelebi’nin yazdığı gibi “Kavaflar Çarşısı” olarak da adlandırılmıştır. Zamanın durduğu tarihi bir atmosferde alışveriş yapmak isteyenler için burası en doğru adrestir adeta…
Rüstempaşa Kervansarayı
1561 yılında Mimar Sinan tarafından inşa edilen kervansaray, Klasik Osmanlı Mimarisi'nin en görkemli yapılarından biridir. Dikdörtgen açık avlunun etrafında iki katlı odalardan oluşan binanın ön cephesinde 21 dükkan yer almaktadır. Büyük avlunun bulunduğu Büyük Han’ın ikinci katında, zeminden ısıtmalı, tipik bir Türk hamamı inşa edilmiş ve döneme uygun çinilerle kaplanmıştır.
Edirne’nin Köprüleri
Edirne’den bahsederken akla köprülerin gelmesi şaşırtıcı değildir. Arda, Tunca, Meriç ve Ergene nehirleri ile etrafı sarılı şehrin köprüleri de büyük bir tarihe tanıklık etmektedir. Gazimihal (Hamidiye), Uzunköprü, Saraçhane, II. Bayezid, Fatih (Bönce), Yıldırım, Saray, Yalnızgöz (Tekgöz), Tunca ve Meriç (Mecidiye) köprüleri, Edirne’yi ziyarette görülebilecek köprülerdir.
Türk İslam Eserleri Müzesi
Selimiye Külliyesi’nin Dar-ül Tedris Medresesi’nde yer alan müzenin avlusundaki odalarda manastırlara, güreşçilere ait eşyalar, silahlar, ahşap eserler, Osmanlı çinileri ve seramik eşyalar yer almaktadır.